ÖĞRENCİ BAŞARISINDA AİLENİN ETKİSİ
Yapılan araştırmalar, öğrenci başarısında en önemli etkenin aile içi ilişkilerin sağlıklı yönetiminden geçtiğini göstermektedir. Tek başına öğrencinin çalışması ya da tek başına eğitim kurumunun iyi eğitim vermesi, öğrenci başarısını arttırmak için yeterli olamamaktadır. Başarı ancak veli, öğrenci ve eğitim kurumunun birlikte ve sağlıklı iletişim kurması, bilimsel yöntemlerin kullanılması ve işbirliği yapılmasıyla mümkün olabilmektedir. Bunun için bu üç unsurun başarıya giden yolda pedagojik temelli ortak bir dil kullanması gerekmektedir. Veli, öğrenci ve eğitim kurumundan oluşacak sacayağı yere sağlam basmalıdır. Söz konusu işbirliği ve yöntemlerin belirlenip hayata geçirilmesinde kullanılacak “dil” çok önemlidir. Ortak amaç öğrencinin başarısıdır. Bu amaca giderken kullanılacak yöntem ve dilde ortaklaşmadan başarılı olmak çok mümkün değildir. Müzakereci Arabulucular Derneği olarak sorunun çözümü için önerimiz şudur.
1. Aile İklimi: Yapılan araştırmalar olumsuz aile ikliminin çocuğun başarısını olumsuz etkilediğini ortaya koymuştur. Eşler arasında yaşanan anlaşmazlıkların yıkıcı yönetimi çocukları olumsuz etkilemektedir. Her ailede anlaşmazlık yaşanması doğaldır, bununla birlikte anlaşmazlıkların yapıcı-barışçı yöntemlerle yönetilmesinde yarar vardır. Anlaşmazlık çıkmasını engelleyemeyiz, farklılıklarımız, hedeflerimiz, duygu ve düşüncelerimiz tek tip olmadığı sürece anlaşmazlık yaşayacağız. Anlaşmazlık doğal ve kaçınılmazdır ancak yıkıcı yöntemler kullanmak bizim seçimimizdir. Aile bireyleri anlaşmazlıklarını müzakere ederek çözme yöntemlerini seçmelidirler. Huzursuz aile ortamı çocuğun evden uzaklaşmasına, huzuru dışarıda olumsuz arkadaş gruplarında aramasına yol açar. Eğitim kurumlarında velilere aile içi anlaşmazlıkların kazan-kazan çözümünü hedefleyen seminerler verilmelidir. Müzakere-Arabuluculuk eğitimleriyle veliler desteklenmelidir.
2. Ergenlik: Anne-babanın ergenle sağlıklı iletişim kuramaması, baskıcı ve otoriter tutumları, ebeveynler arasında yaşanan anlaşmazlıklar, aile otoritesine karşı çıkma eğiliminde olan ergeni daha fazla hırçınlaştırmaktadır. Ergen bu dönemde kendine birey kimliği oluşturmaya çalışmaktadır. Diğerlerinden farkını ortaya koymak adına muhalif ve isyankâr davranışlar gösterebilmektedir. Bu dönemdeki bireyler eleştirilmekten, nasihat dinlemekten, fikirlerinin değer görmemesinden rahatsız olurlar. Davranışlarının sınırlandırılması, sürekli çalışmaya zorlanması, küçük büyük ayırt etmeden hatalarının cezalandırılması iletişim bağlarına zarar vermektedir.
Anne-baba ergenle yaşadıkları anlaşmazlıkları müzakere ederek (sağlıklı iletişim kurarak) birlikte çözüm aramaya çalışmalıdır. “Beni anlamıyorsun, anne olunca anlarsın; baba olunca anlarsın.” gibi cümleler kurulmamalıdır. Bu ve benzeri cümleleri duyan ergen de kendisinin anlaşılmadığı duygusunu yaşayacaktır. Unutmayalım ki onlar yetişkin olup sonra ergenliğe geçmediler. Anne-baba ise hem ergen hem yetişkin olmanın deneyimlerine sahipler. Bu nedenle anlama sorumluluğu yetişkinde olmalıdır.
3. Ödül ve Ceza: Yapılan araştırmalar ödülün çocukta davranış değişimine neden olabildiği ancak cezanın aynı başarıyı sağlayamadığı yönündedir. Özellikle ergen dönemde verilen ceza bireyin özellikle istenmeyen davranışı tekrar etmesine yol açmaktadır. Çocuğa sürekli ceza verilmesi korku temelinde gelişen bir ilişki yaratacaktır. Bununla birlikte ödül verilmesi saygıya dayalı bir ilişkinin gelişmesini sağlayacaktır. Belirli bir süre çocuk o davranışı yapmamakta fakat ileride tekrar yapmaya devam etmektedir. Ceza çoklukla davranışı durdurmakta ancak değişiklik yaratmamaktadır. Ödül ise davranışı değiştirebilmektedir. Çocuğunuzun istenmeyen davranışını cezalandırmak yerine olumlu davranışlarını ödüllendirmeliyiz.
Sorunun çözümü için önerimiz cezalandırıcı disiplin anlayışının onarıcı disiplin anlayışıyla yer değiştirmesini sağlamak. Bunun için velilerin bilgisel olarak güçlendirilmesi gerekecektir. Velilere seminerler vermek, broşürler ve kitapçıklar hazırlamak gerekmektedir. Bunun için aşağıdaki konu başlıklarında veliler bilgisel olarak güçlendirilmelidir.
A) Çocuğunuzun olumlu yönlerini gözlemleyin: Çocuğunuza, bir olayla ilgili uyarı yapmak yerine, en küçük olumlu davranışını övün. Örneğin, ders çalışmakta güçlük çeken bir çocuğa “Neden çalışmıyorsun? Yine düşük not alacaksın.” gibi ikaz edici cümleler yerine, ders çalışmaya başladığını gördüğünüzde “Harika çalışıyorsun, süpersin” gibi övgüler, mola sırasında övgü ile birlikte kek ve çay gibi hoşa giden somut ödüller verilebilir. Bu durum ebeveyn ve çocuğun iletişim bağlarını güçlendirirken çocuğun çalışma süresini de uzatacaktır.
B) Çocuğunuzun nelerden hoşlandığını keşfedin: Çocuğunuza yeni davranışlar kazandırmak için onun hoşuna gidebilecek ödülleri keşfedin. Onunla vakit geçirin, nelere değer verdiğini gözlemleyin. İlgisinin nelere yöneldiğine bakın ve bunları her uygun davranışta ona verin.
C) Çocuğunuzla birlikte hedefler belirleyin, müzakere edin, sözleşme yapın: Aile ile çocuk arasındaki sözleşmeler, hem uyumlu bir ilişki geliştirir, hem de güven arttırır. Karşılıklı güven ise çocuğun davranışında artış kazandırır. Örneğin, çocuklarının ev kurallarına uymasınıbekleyen bir anne, çocuklarıyla birlikte bir anlaşma yapıp ödül belirleyebilir. Her gün, belirlenen ev kurallarına uyan çocuk gün başına 3 TL harçlık alır, hafta içi beş gün boyunca kurallara uyan çocuk 15 TL kazanır. Hafta sonu ise ayrıca ödüllendirilerek 20 TL kazanır. Toplamda yedi gün kurallara uyduğu için 35 TL kazanmış olur. Diyelim ki hafta içi bir gün bile kuralı bozdu, hafta sonu alacağı fazladan ödülü kaybeder. Hafta içi kurala uyduğu dört günün parasıyla yetinmek zorunda kalır. Bu durumda harçlığı 4gün x 3TL=12TL olur. Rakamlar yaş grubuna göre arttırılıp azaltılabilir. Sözleşmelerin yazılı hale getirilip imzalanmasında yarar vardır.
4. Gerçekçi Hedefler: İnsanlar arasında bireysel farklılıklar vardır. Her bireyin her alanda başarılı olması olanaklı değildir. Gardner’in çoklu zekâ kuramına göre sekiz farklı zekâ türü vardır. Kinestetik zekâsı yüksek çocuk sporda, ritmik zekâsı yüksek çocuk müzikte, mantıksal-matematiksel zekâsı yüksek çocuk akademik çalışmalarda başarılı olur. Çocuğunuzun ritmik zekâsı yüksek, mantıksal-matematiksel zekâsı düşükse ve ona akademik derslerden neden başarılı olamadığını sorup çok çalışarak başarabileceği yönünde baskı yaparsanız çocuk başarısızlığının kendisinden kaynaklandığını düşünecektir. Tekrar eden başarısızlık onu mutsuz edecek ve başarısızlık daha da artacaktır. Ülke gerçekliğimiz akademik derslerden başarılı olan çocuklara üniversite sınavında başarılı olma şansı vermekte ancak diğer zekâ türlerinde iyi olan çocuklar aynı şansa sahip olamamaktadır. Bu durumun sorumluluğunu çocuklarımıza yıkmak gerçekçi ve bilimsel bir tavır değildir. Çocuğumuzun potansiyelini ve yeteneklerini iyi tanıyıp onun önüne gerçekçi hedefler koymalıyız. Unutmamalıyız ki o sahip olduğu zekâ türünü kendisi seçmemiştir.
Bunun için veliler, öğretmenler ve öğrencilere başarının sonuç odaklı olmadığı süreç odaklı olduğu teması üzerinden eğitimler verilmelidir.
5. Kıyaslama: Altıncı maddede ifade ettiğimiz gerçeklikler ışığında çocuklarımızı başka çocuklarla kıyaslamak da doğru bir tutum değildir. Çocuğumuzun bireysel farklılıkları, potansiyeli, zekâ türü ve farklı yetenekleri gereği başka çocuklarla kıyaslanmasının gerçekçi ve bilimsel bir tavır olmadığı açıktır. Daha yüksek notlar alan çocuklarla kıyaslanan çocuğumuza “senin neyin eksik” dediğimizde onun bilinçaltına “sen eksiksin” mesajı gönderdiğimizi unutmayalım.
Bunun için veli, öğrenci ve öğretmenlere bireysel ayrılıkların öğrenme üzerindeki etkisini konu alan eğitim seminerleri verilmelidir.
6. Çalışma ortamı: Öğrencinin evdeki çalışma ortamı eğitim başarısını etkilemektedir. Çocuğa evde uygun çalışma ortamı sağlandığında başarısına olumlu etki yapmaktadır. Mümkünse kendisine ait bir odası olmalı, bu sağlanamıyorsa ısı ve ışık sorunu olmayan, sakin, gürültüsüz, televizyon, bilgisayar gibi dikkat dağıtıcı uyarıcıların olmadığı bir ortam hazırlanmalıdır.
7. Aile Birliğinin Bozulması: Boşanma, çocuklar üzerinde saldırganlık, tedirginlik, içe kapanıklık, huysuzluk, anne-babaya düşmanlık, eğitim başarısının düşmesi gibi sonuçlara yol açmaktadır. Yapılan araştırmalar boşanmış aile çocuklarının suç işleme oranlarının daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Boşanma, yaşamın bir gerçeğidir. Bununla birlikte boşanmanın eşler arasında gerçekleşmesi gereken bir olgu olduğu unutulmamalıdır. Ne yazık ki çoklukla çocuklar da bu sürece dâhil ediliyor, onlarda boşanmış gibi tutum geliştiriliyor. Eşler birbirinden boşanıyor diye bu durum çocukların da boşanmasını gerektirmemelidir. Ebeveynler çocuklarının duygusal ve maddi tüm ihtiyaçlarını yerine getirmekle yükümlüdürler. Unutulmamalıdır ki çocuklar dünyaya gelme kararını kendileri vermediler.
Bunun için velilere yaşam koçluğu hizmeti verilmelidir.
8. Birlikte Zaman Geçirme: Çocuğunuzla birlikte zaman geçirin. Onun hoşlandığı etkinlikleri yapmaya özen gösterin. Sizin her zaman onun yanında olduğunuzu hissedecektir. Güven duygusu gelişecek, kendisini değerli hissedecektir. Yalnız olmadığını düşünecektir. Bütün bunlar ailenin iletişim bağlarını güçlendirecektir.
9. Olumsuz Motivasyon: Olumsuz motivasyon bireyin hedefine giden yolda zorluklarla karşılaştığında yılgınlığa itebilmektedir. Bu durumda kişi nasıl olsa başaramayacağım düşüncesine kapılıp hedefinden uzaklaşabilmektedir. Motivasyonu düşürmemek için neyin yanlış yapıldığına değil neyin doğru yapılabileceğine odaklanılmalıdır. Çocuklarımıza “çalışmazsan mutlu bir geleceğin olmaz” yerine “çalışırsan mutlu bir geleceğin olur” gibi cümleler kurmalıyız.
Motivasyon bir şeyi yapmak istemeyi sağlayan, içten gelen güçtür. Çocukların içindeki bu gücü hedeflerine yöneltmelerini sağlamalıyız. Kimseyi zorla motive edemezsiniz. Kişiye zorla bir şey yaptırabilirsiniz ancak zorla bir şey yapmak istemesini sağlayamazsınız. Çocuğumuzun iç motivasyonu düştüğü zamanlarda uzman desteği almak yararlı olacaktır.
Eğitim kurumunun rehberlik servisi öncülüğünde gerçekleşen olumlu motivasyon çalışmalarının evde veliler tarafından aynı yöntemler kullanılarak sürdürülmesi için velilere bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır.
Feridun BALCI
Eğitim Yaşam Koçu
MOTİVASYON
Profesör elinde bir Fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutuyu kapattı. Salona dönerek: “Bu kutuya iki gün kimse dokunmasın!” dedi ve salondan çıkıp gitti.
Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Ne olacağını merak ederek iki gün beklediler.
İki gün sonunda profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Kutunun içindeki fare ölmüştü. Sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu.
“ Havasızlıktan…”
“Açlıktan…”
“ Susuzluktan…”
Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette idi.
“Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan çıkmak için çok mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki vaziyetten anlıyoruz. Şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık nede açlık öldürdü. Fareyi asıl kararsızlık öldürdü! Fare kutunun her yerini parçalayıp çıkacağına sadece bir köşesini parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı çıkıp kurtulacaktı.
Hayatta zaman zaman kararsızlığa düşeriz. ’O mu, bu mu?’ derken bizim için en kıymetli varlık olan zamanı tüketmiş buluruz kendimizi. Hedeflerimizi çok iyi belirlemeliyiz. Hayat kararsızlık içerisinde yüzecek kadar uzun değil.”
- “Ne yapmayacağına karar vermek, ne yapacağına karar vermek kadar önemlidir.” Steve Jobs
- “Bir seçim yapmanız gerektiğinde seçim yapmıyorsanız, işte bu da bir seçimdir.” William James
- “Yaşamak, kararlar verip sonuçlarına katlanmak demektir.” Paulo Coelho
- “Önemli olan nereden başladığınız değil, nereye varmak üzere karar verdiğinizdir.” Anthony Robbins
- “Mutlu olmak, her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez. Kusurların ötesini görmeye karar verdiğiniz anlamına gelir.” Anonim
- “Gördüm ki üzüntülerimin yarısı, açıkça bir karara vardığım zaman kendiliğinden yok olup gitmektedir. Diğer yarısı da vardığım karar üzerinde harekete geçtiğim zaman kaybolmaktadır.” Dale Carnegie
- “Geldiğimiz yeri seçemeyiz; ama gideceğimiz yeri seçebiliriz.” The Perks of Being a Wallflower
- “Kaɾaɾ veɾdiğimiz anlaɾ, geleceğimizin şekillendiği anlaɾdıɾ.” Anthony Robbins
- “Bir hedefe karar vermek, çoğu zaman hedefin kendisidir.” Samuel Smiles
- “Hayatta önemli bir kararın alınmasında iki tane en iyi zaman vardır; birincisi yıllar önceydi, ikincisi ise şimdi..!” Joyce Chapman
- “Yaşamda gideceğimiz yönü belirleyen büyük seçimler olabilir. Fakat bizi oraya götürenler ise yaptığımız küçük küçük seçimlerdir.” Shad Helmstetter
- “Her insan zihni, gerçek bir tutkuyla dolana ve bunu gerçekleştirmek için kesin bir karara varana kadar, muhteşem ama uyumakta olan bir güçtür.” Edgar Faure
- “Yaşamda iki önemli seçim vardır. Ya varolan koşulları olduğu gibi kabul etmek ya da onları değiştirmenin sorumluluğunu üstlenmek.” Denis Waitley
- “Bir karar anında yapılması gereken ilk şey doğru olanı yapmak, sonrasında yanlış yapmak ve yapabileceğiniz en iyi şey yanlışınızın içinden bir doğru çıkarmaktır. F.BALCI
- “Kendine karşı dürüst ol, gerçekçi hedeflerin olsun, vazgeçeceğin an fark yaratacağın andır.” F.BALCI
ÇOCUKLARLA KURULAN İLETİŞİMDE ÇOCUĞUN GELİŞİMİNİ OLUMSUZ ETKİLEYEN ON CÜMLE
Çocuğunuzu başka çocuklarla kıyaslamayın! Çünkü bu hatalı yaklaşım, çocuğunuzda öz güven eksikliğinden tutun da yetersiz hissetmeye içe kapanmaya ve saldırganlığa varana kadar pek çok olumsuz etki yaratmaya neden oluyor. Yani çocuğunuza “onun çocuğu senin gibi yapıyor mu, bak başkaları ne kadar uslu-akıllı-çalışkan…” gibi kıyaslama sözleri söylememelisiniz. Kişiler arasında bireysel ayrılıklar olduğunu, herkesin farklı yetenek ve potansiyeller taşıdığını unutmamak gerekir. Çocuğunuzun yeteneklerini keşfetmesi için ona kılavuzluk yapmalısınız.
Çocuklara kendi çocukluk dönemimizle empati kurdurmaya çalışmak amacıyla kurulan cümleler, sandığımız gibi bir etki yaratmamaktadır. Aksine çocuğumuzun “onu anlamadığımız” düşüncesi pekişmektedir. Artık “bizim zamanımızda” değiliz, dünya sürekli olarak değişiyor. Değişen uyarıcı çevre çocukların beklentilerini, hayallerini, amaçlarını, isteklerini, eğlenme tercihlerini de değiştirmektedir. Onların bizimle empati kurması mümkün değildir. Onları anlamak yetişkinin sorumluluğudur.
Kültürümüzde sık karşılaşılan bu ifade bir olumsuz motivasyon cümlesidir. Ebeveynin bu cümleyi kurarken niyeti ve amacı iyidir, çocuğunun çalışmasını sağlayarak iyi bir geleceğinin olmasını amaçlamaktadır. Ancak her zaman niyetin iyi olması sonucun da iyi olmasını sağlamamaktadır. Cümle sık sık tekrar edildiğinde çocuk iyi bir geleceğinin olmayacağına ikna olur. Ne yaparsa yapsın bu kaderini değiştiremeyeceğini düşünür. Bu noktadan sonra o çocuğu çalıştırmak da olanaksız hale gelebilir. Bunun yerine olumlu motivasyon cümleleri kullanmalıyız; “Eğer çalışırsan mutlu bir geleceğin olur.” gibi.
Karşınızdaki küçük bir çocuk olunca ona laf anlatmak zordur. Ona laf anlatmaya çalışırken sabrınızın tükendiği zamanlar oluyordur. Tam da bu noktada yetişkin ve çocuğunuza doğru rehberlik yapma sorumluluğunuz olduğunu hatırlayın. Örneğin; çocuğunuza bir şey yapmasını ya da yapmamasını söylüyorsunuz. Ve o da doğal olarak size “neden” diye soruyor. Sonuçta karşınızdaki küçük insan bitmek bilmez merakıyla her şeyi sorgulamak istiyor. Ama siz hiçbir açıklama yapmadan “çünkü ben öyle istiyorum” deme hatası yapıyor, çocuğunuzu hem merak içinde bırakıyor hem de onun minik kalbini kırıyorsunuz. Ayrıca istediğiniz şeyi yapsa bile bunun nedenini bilmeden yapmasına yol açıyorsunuz. Böyle bir durumda çocuğun sorusuna sabırla yanıt vermeyi başarabilirseniz, onun merak güdüsünü beslemiş, öğrenme isteğini pekiştirmiş, önemsendiği duygusunu yaşatmış olursunuz.
Bir başka hatalı ifade, çocuğun yapmış olduğu bir hataya cevap olarak karşısına dikilip suçlayıcı bakışlarla “ben sana demedim mi, söylemiştim değil mi” gibi cümlelerdir. Çocuk her hatasında bu cümleyi duyduğunda başarısızlık duygusu yaşayacaktır. Bu da onun özgüvenini olumsuz etkileyecektir. Bunun yerine yapmanız gereken; yapmış olduğu hatadan kendi çabasıyla kurtulmasını beklemek! Bunu tek başına yapamıyorsa o zaman çocuğunuza doğru yolu bulması için yardım etmek! Ama asla “sana söylemiştim” dememek.
Anne babaların çocuklarının geleceği için kaygılanması çok doğal bir duygudur. Bununla birlikte ebeveynlerin bu kaygısı normal düzeyi aşabilmektedir. Anne babada oluşan kaygı çocuğa da yansımaktadır. Zaman zaman çocuğumuzun iyi bir geleceğe sahip olması için onun adına düşünüp kararlar vermekteyiz. Onun iyiliği için, onun adına, ona rağmen verdiğimiz kararlar; çocuğumuz tarafından önemsenmediği, düşüncelerine saygı gösterilmediği şeklinde algılanmaktadır. Elbette ki onun geleceği için bazı kararlar alınmak zorundadır, ancak onunla ilgili kararlar alınırken, onun da karar süreçlerine katılması çok önemlidir. Çocuğumuzu ilgilendiren, önemli kararlar alınırken onunla müzakere etmeli ve onu karar süreçlerine katmalıyız. Kısaca, onun iyiliği için onun da söz hakkı olmalıdır.
Çocuğunuza karşı tehditkâr bir tavırla kullanmamanız gereken cümlelerden bir diğeri de olumsuz ve şartlı cümlelerdir. “Ödevini bitirmezsen dışarı çıkamazsın, dersini çalışmazsa internet kullanamazsın, yemeğini yemezsen oyun oynayamazsın” gibi cümleleri çocuk, tehdit olarak algılayacaktır. Bu şekilde onu hem tehdide alıştırıyor hem de yaptığı her şeyden sonra bir ödül beklemesine neden oluyorsunuz. Bunun yerine onu motive edici cümleler kullanabilirsiniz; “Ödevini bitir de birlikte dışarı çıkmak için vaktimiz kalsın, önce yemek yiyelim daha sonra da oyun oynarız” gibi! Böylelikle onu motive edecek ve görevlerini isteyerek yerine getirmesini sağlamış olacaksınız.
Çocuklarımızı kendi çocukluk, gençlik hayallerimizin aracı olarak görmemeliyiz. Onları “birey” olarak kabul etmeliyiz, her insan “tek-biricik” varlıktır. Onların da geçmişte bizim olduğu gibi farklı hayalleri, beklentileri ve istekleri vardır. Koşullar bizim kendi hayallerimizi yaşamamıza izin vermemiş olabilir, ancak bu durumun bedelini çocuklarımıza ödetmek “adil” değildir. Her anne baba çocuğunun mutlu olmasını ister, hedeflerini kendisi seçemeyen bir çocuğun gelecekte mutlu olması çok zordur. Ebeveyn olarak bizim görevimiz çocuğumuzun seçeceği mesleklere dair bilgi sahibi olmasını sağlamak ve hedefine giden yolda ona destek olmaktır, onun adına meslek seçmek değildir.
Bu ifade size göre masumane bir cümle görünebilir, ancak çocuğunuzda “tehdit” algısı yaratmaktadır. Çocuğunuzun bakış açısından aynı şekilde görülmediğini bilmelisiniz. Çünkü bu çocuğunuz için onu sevmeyebileceğiniz gibi bir olasılık olduğu anlamına geliyor. Bir çocuk için ebeveyni tarafından sevilmeme olasılığı yüksek oranda tehdit içermektedir. Emin olun sizin sevginiz çocuğunuzun doğru gelişimi için öncelikli koşuldur. Asla çocuğunuz üzerinde “yemeğini bitirmezsen, dersini yapmazsan, uslu durmazsan seni sevmem” diyerek baskı kurmaya çalışmamalısınız. Kısa vadede bir davranışı yaptırmak amacıyla kurulmuş olan bu tür cümleler, uzun vadede çocuğunuzun kişiliğinde onarılması mümkün olmayan yaralar açmaktadır.
Her iki eşin de çalıştığı ailelerde daha sık karşılaşılan bu ifade de çocuğun iç dünyasında onarılması güç yaralar açmaktadır. Yorucu bir iş gününden sonra dinlenmek, şöyle huzur içinde TV karşısına geçmek ya da rahat rahat yemeğinizi yemek istiyor olabilirsiniz. Ancak çocuğunuzun da akşama kadar sizden ayrı kaldığını düşünmelisiniz. Bütün gün sizi özlediğinin farkına varmalısınız. Yorgunluğunuzu çocuğunuzla ilgilenerek çıkarmaya çalışmalısınız. Bu cümlenin satır aralarına baktığımızda “sana ilgi ve sevgi göstermek istemiyorum” mesajının çocuğunuza gittiğini bilmelisiniz. İlgi ve sevgi yeri başka hiçbir şeyle doldurulması mümkün olmayan psikolojik ihtiyaçlardır. Bunun yerine sizin dinlenmenize onun da sizinle vakit geçirmesine olanak sağlayacak uzlaşmacı çözümler bulmaya çalışmalısınız. Eve vardığınızda ona sarılıp öperek başlayabilirsiniz. Ona biraz yalnız kalmaya ihtiyacınız olduğunuzu, bu gün çok yorulduğunuzu söyleyip izin isteyebilirsiniz. Ve daha sonra mümkün olduğu kadar ona zaman ayırmalı, size karşı anlayışlı davrandığı için ona teşekkür etmelisiniz. Aksi takdirde bir süre sonra çocuğunuzla aranızda iletişim kopukluğu yaşarsınız. Aranızda görünmez duvarları örülür ve ilerleyen yıllarda çocuğunuz yaşadıklarını size anlatmamaya başlar. Bu durum ise çocuğunuzun güvenliği açısından tehlikelidir. Baş edemeyeceği zorluklarla karşılaşabilir, bunları sizinle paylaşmazsa çocuğunuzun güvenliğini riske atmış olursunuz.
Eğitim Koçu
Feridun BALCI